Dil ve Konuşma Bozuklukları

  • Anasayfa
  • Dil ve Konuşma Bozuklukları
Shape Image One

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Dil ve konuşma bozuklukları, bireyin konuşulanları algılama ve kendini ifade etme becerilerinde görülen sorunları ifade eder.  Bireyin, diğer kişileri anlamakta ve düşüncelerini uygun cümlelerle ifade etmekte güçlük yaşaması, sesleri net şekilde telaffuz edememesi, artikülasyonda problemler gözlemlenmesi, ses düzeyinin uygun seviyede ve konuşmanın akıcı olmaması konuşma bozukluğu ihtimalini oluşturmaktadır.  Çocuk, yaşından beklenen düzeyde akıcı ve uygun konuşmakta geç kalmışsa bir uzmana başvurmak için asla beklenmemelidir.

Tedavide öncelikle konuşma için gerekli organ sistemlerinin sağlıklı ve uyumlu çalışması ön koşuldur. İlgili beyin bölgeleri, solunum sistemi, gırtlak, ilgili kaslar ve sinir yapılarının sağlamlığı bu süreçte önemli rol oynamaktadır.  Bu bölgeleri etkileyebilecek tüm problemler konuşmanın farklı boyutlarını geçici ya da kalıcı olarak bozabilir. Erken yaşta başlanılan tedavilerde, vücut gelişimi henüz büyüme aşamasındayken çocuğun kapasitesinden tümü ile yararlanma şansı bulunur.

Tedavilerin çocuğun gereksinimi doğrultusunda planlanması, seansların gereken sıklıkta verilmesi, anne ve babanın çocuğun sınırlarını kabullenmesi ve bu süreçte ebeveynlerinde aktif katılımının sağlanılmasına dikkat edilmelidir.

Hizmetlerimiz kapsamındaki Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programımız:

  • Gecikmiş Dil Konuşma
  • Akıcılık Bozuklukları
  1. Takifemi (Hızlı – Bozuk Konuşma)
  2. Kekemelik
  • Okul Öncesi Kekemelik
  • Okul Çağı Kekemelik
  • Yetişkin Dönem Kekemelik
  • Konuşma Sesi Bozuklukları
  1. Artikülasyon Bozukluğu
  2. Fonolojik Bozukluk
  • Gelişimsel Dil Bozuklukları
  • Beyin Hasarına Bağlı Dil ve Konuşma Bozuklukları (Serebral Palsi – Travma – Afazi)
  • Yarık Damak – Dudağa Bağlı Dil ve Konuşma Bozuklukları
  • İşitme Problemlerinden Kaynaklanan Dil ve Konuşma Bozuklukları
  • Ses Terapisi ve Eğitimi
  • Milieu ve Doğrudan Öğretim Tekniği ile Dil Edinimi Programı

 

  1. Gecikmiş Dil Konuşma

Gecikmiş dil ve konuşma, çocuğun, konuşulanları anlama ve konuşmayı kullanarak iletişim kurma becerilerinin yaşıtlarından geri kalması durumudur. İşitme engeli, zeka geriliği, yaygın gelişimsel bozukluklar (otizm, asperger sendromu vb), dudak-damak yarıklığı, cerebral palsy (CP), öğrenme güçlüğü, olumsuz çevre koşulları, anne-baba ya da çocuğa bakım veren kişilerin yanlış tutumları, sebebi belirlenemeyen durumlar gibi çok çeşitli nedenler, çocuğun alıcı dil (konuşulanları anlama) ve ifade edici dil (konuşarak kendini anlatabilme) becerilerinin yaşıtlarıyla aynı düzeyde gelişmemesi, gecikmiş dil ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir.

Dil ve konuşma gelişimi, bebek doğduğu andan itibaren başlayıp devam eden bir süreçtir. Gelişim sürecinin her evresinde, çocuğun çıkarması gereken sesler ve gerçekleştirmesi beklenen davranışlar farklıdır. Genel olarak çocuklar bu evreleri aynı yaşlarda tamamlarlar. Ancak her çocuğun kendine özgü bir gelişim seyri vardır. Bu nedenle, kimi çocuklar bazı becerileri daha erken dönemlerde gerçekleştirirken, kimileri daha geç yaşlarda aynı gelişim seviyesine ulaşırlar. Çocukların gelişim düzeylerinin tespit edilebilmesi amacıyla geliştirilmiş olan bir takım değerlendirme envanterleri ve testler aracılığı ile çocuğun gelişimini takip etmek mümkündür. Dil gelişimiyle ilgili değerlendirmelerin, bir dil ve konuşma terapisti tarafından mümkün olan en erken dönemde yapılması gerekir. Değerlendirme sonucuna göre çocuk terapiye alınır ve ek problemlerin olması durumunda ilgili uzmanlara yönlendirme yapılabilir.

  1. Akıcı Konuşma Bozuklukları

Konuşmada beklenenden farklı hız, ritim gözlenmesi, ses, hece, sözcük ya da sözcük öbeği tekrarları, uzatmalar veya bloklar biçiminde konuşma akışının kesintiye uğramasıdır. Bunlara aşırı gerginlik, çabalama davranışları ve ikincil davranışlar eşlik edebilir.

Takifemi:  Konuşmada seslerin hızdan dolayı üst üste binmesi sonucu konuşmanın anlaşılırlığının etkilenir. Akıcılık sorunlarında olduğu gibi kişinin iletişim becerilerini olumsuz etkilemektedir. Kekemelikten farklı olarak takifemisi olan bireylerin kendi konuşma özellikleri ile ilgili farkındalıkları daha düşüktür. Bu sebepten dolayı kişi üzerindeki olumsuz etkileri daha sınırlıdır. Takifemisi olan bireyler ile çalışmalarımızda bireyin kendi konuşma özelliklerini tanıması için konuşma hızının düşürülmesi ve hece yutma sorunlarını en aza indirmek hedeflenir.

Kekemelik: Çocukluk döneminde başlayan ve yetişkinlikte de sürebilen, konuşma akışında duraksama, uzatmalar ve tekrarlamaların olduğu, ses ve hecelerin konuşma esnasında anormallikler gösterdiği kronik bir konuşma bozukluğudur. Bu bozukluğu olan bireyler, söylemek istediklerinin farkındadır ve doğru sesleri kullanırlar fakat bunu aktarma aşamasında zorluk çekebilir ve normal bir konuşma akışı üretemezler.

Kekemelikte yalnızca anormal konuşma söz konusu olabildiği gibi, konuşmada yaşanan zorluk sebebiyle oluşabilen olağandışı jest ve mimikler, dudak ve çene titremesi, omuz silkmeleri, göz kırpıştırmaları da eşlik edebilir.

Kekeme bireylerin konuşma akışı, gün içerisindeki farklı durum ve aktiviteler esnasında değişkenlik gösterebilir. Yüz yüze konuşma, bir gruba hitap etme, telefonda konuşma, sesli okuma veya şarkı söyleme esnasında kişinin kaygı düzeyine göre konuşma daha şiddetli ketlenebilir ya da daha akıcı konuşma sağlanabilir.

Kekeme bireyler, söylemek istediklerini akıcı bir şekilde söyleyemediklerinin bilincindedirler. Ayrıca konuşmaya başladıklarında konuştuklarının değil, nasıl konuştuklarının daha fazla dikkat çektiğini fark ederler. Bu durum, konuşma güçlüğü ile birlikte kaygı ve korku yaşamalarına, özgüven ve öz saygınlıklarını yitirmiş gibi hissetmelerine, diğer insanlarla etkileşimlerini minimum düzeye indirmelerine neden olur. Tedavi edilmediği durumlarda, ileriki yaşlarda okul ve iş başarısını, hatta toplumla olan iletişimi bozabilir. Bireyi asosyal ve içine kapanık bir duruma sokabilir.

 

  1. Konuşma Sesi Bozuklukları

Konuşma seslerinin ve dile ait ses birimlerin beklenenden farklı olarak sesletimi ve ana dilin ses sistemi ve ses birleşimlerini düzenleyen kuralları anlama ve kullanmada güçlüktür. Bu bozukluklar, konuşma sesinin özelliklerinde, çarpıtılmalar; bir ses yerine başka ses kullanma, ses düşürme, ekleme, arka sesleri (k, g) öne getirme (t, d), ya da sürtünmeli sesleri (f, v, s, z,ş, j) durak sesi olarak çıkarma (t, d, p, b) gibi hata örüntüleri ile belirlenir. Bu durum konuşmanın anlaşılırlığını olumsuz yönde etkiler.

Artikülasyon (Sesletim) Bozuklukları: Seslerin, hecelerin ya da sözcüklerin yanlış üretilmesi durumudur. Gırtlak, yutak, yumuşak damak, dil, dişler, dudaklar ile birlikte ağız ve geniz boşlukları konuşma düzeneğini oluşturur ve akciğerden dışarıya doğru itilen havanın ses tellerini titreştirmesi ile sesler oluşur (Fonasyon). Oluşan ses, boğaz, ağız ve burun boşluklarında şekillenerek her insana özgü olan ses tonunu yaratır (Rezonans).  Bu ses tonu dil, çene, dişler, dudaklar, damak gibi organların devreye girmesiyle konuşmada kullandığımız temel sesleri meydana getirir (artikülasyon). Fakat bu aşamada artikülatör dediğimiz organlar yanlış pozisyon alarak  artikülasyon bozukluğu oluşmasına sebep olabilir.  Örneğin kişi “köpek” yerine “töpek”, “sarı” yerine “sayı” diyebilir.

Fonolojik (Sesbilgisel) Bozukluk: Çocukluk döneminde görülen, bir konuşma ses bozukluğudur. Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda, konuşma için ihtiyaç duyulan seslerinin tamamını ya da bir kısmını üretme yeteneği tam olarak gelişmemiştir. Kelime seslerini, kelime oluşturmak için kendi yaşıtlarının seviyesinde kullanamazlar. Kullandıkları farklı konuşma seslerinin sayısı azdır, konuşma seslerinin hecelerle birleştirilmesi ve kelime düzeyinde kullanılması noktasında yetersiz kalırlar. Kelimeleri kullanırken bazı sesleri düşürür, bazılarının ise yerini değiştirirler. İstenilen sesi üretememesinin nedeni artikülasyon bozukluğunda olduğu gibi dağarcığında olmamasından kaynaklanmaz, aksine ses dağarcığında vardır fakat yanlış kullanım kaynaklı sorun oluşturmaktadır. Fonolojik bozuklukta hatalarda tutarsızlık görülmektedir. Örneğin kişi “kitap” yerine bir sefer “kipat”, bir sefer “tipak” diyebilir.

Fonolojik  bozukluğa sahip çocuklarda konuşma anlaşılırlığı düşük olduğu için bu çocuklar okul öncesi dönemde akranlarıyla iletişim problemleri yaşamakta, ilköğretimin ilk yıllarında ise akademik olarak zorlanırlar. Bu durumda, fonolojik bozukluğu olan çocukların erken tespit edilmesi ve kısa sürede rehabilite olmaları önem taşır. Erken tanı ve terapiyi önemli kılan bir diğer nokta ise, çocuğun dili edindiği kritik dönemde bu bozukluğun üstesinden gelmesinin daha kısa sürmesiyle dilin diğer bileşenlerinin bu bozukluktan etkilenmesini önlemektir. Konuşma anlaşılırlığının düşük olduğu fark edildiğinde mutlaka bir dil ve konuşma terapisti tarafından değerlendirme yapılmalı, terapistin belirlediği sıklıkta terapi sürecine geçilmelidir.

Fonolojik bozukluk ve artikülasyon bozukluğu arasındaki farklar:

  • Artikülasyon bozukluğu, bir konuşma bozukluğu iken fonolojik bozukluk, bir dil bozukluğudur.
  • Artikülasyon bozukluğunda hatalar tutarlılık gösterirken, fonolojik bozuklukta hatalar tutarsızdır.
  • Artikülasyon bozukluğunda hedef ses, kişinin dağarcığında bulunmazken, fonolojik bozuklukta hedef ses kişinin ses dağarcığında bulunabilir.

4.Gelişimsel Dil Bozuklukları: Konuşma, yazma veya diğer sembol sistemlerinin alıcı (algılanması-anlaşılması) veya ifade edici (kullanılması) boyutlarında dilin biçim bilgisi (morfoloji), söz dizimi (sentaks), anlam bilgisi (semantik), edim bilgisi/kullanım bilgisi (pragmatik) alt sistemlerini kapsayan bozukluklardır. Bu bozukluklar doğuştan veya erken çocukluk döneminde ortaya çıkan gelişimsel nitelik taşırlar. Çocuğun başkalarını anlamakta zorlanması ya da duygu ve düşüncelerini yeterli düzeyde sözel olarak aktarmakta güçlük yaşaması gelişimsel dil bozukluklarının sinyalini vermektedir.

Gelişimsel Dil Bozuklukları ile ilgili yapılan çalışmalarda bu bozukluğun nedeni, güçlü bir genetik öykü ile ilişkisini göstermektedir. Bununla birlikte sıklıkla “gecikmiş konuşma” da eşlik etmektedir. Gecikmiş konuşma bir bozukluk değil, olası bir GDB’nun semptomu sayılabilen bir süreçtir. Bu süreç olumlu ve olumsuz şu şekillerde sonlanabilir: İlki çocuğun 36 aya gelmesiyle ‘sıçrama’ yaşayıp akranlarını yakalamasıdır. İkinci durum ise 36 aydan sonra bu sıçramayı yakalayamayıp, sözcük dağarcığındaki sınırlılıklar, sözcük eklerini söyleyememe, cümle kuramama, dilbilgisi hataları yapma ve kendini ifade edememe süreçlerinin şiddetini artırarak devam etmesidir. Böyle bir durumda kapsamlı bir müdahale süreci planlanarak, bu sorun en az seviyeye indirilebilir.

5.Beyin Hasarına Bağlı Dil ve Konuşma Bozuklukları 

Afazi : İnme ya da kafa travması sonucunda aniden ortaya çıkan ve beynin dilden sorumlu alanlarının hasarlanmasından kaynaklanan bir dil bozukluğudur. Afaziye dizartri ya da konuşma apraksisi gibi nörolojik konuşma bozuklukları da eşlik edebilmektedir.

Afazi beynin dil alanlarından bir ya da daha fazlasının hasarından kaynaklanmaktadır. Çoğu zaman beyin hasarının nedeni inmedir. İnme, beynin bir bölgesinin kansız kalması durumunda ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda Dil ve Konuşma Bozukluğu Uzmanı bireyin “komutları yerine getirme, soruları yanıtlama, nesne adlandırma ve sohbeti sürdürme becerilerini ayrıntılı değerlendirip, uygun bir terapi programı hazırlamak için afazi testi uygular. Değerlendirmeler sonucunda terapi süreci, afazili bireyin motor konuşma bozukluklarını, dili anlama, okuma, yazma, yutma yeterliliğini ve alternatif ve destekleyici iletişimi sistemlerini kullanabilme yeterliliklerini içermektedir.

 

Travmatik Beyin Hasarları

Travmatik beyin hasarı, kafanın ani ve şiddetli bir şekilde bir nesneye çarpması (araba camı, kalorifer, beton gibi) ya da bir nesnenin kafatasını delerek beyin dokusuna zarar vermesi (kurşun, çivi gibi) sonucu ortaya çıkan beyin yaralanmalarıdır.

Dikkat süresinde azalma, düşünceleri düzenlemede zorluk, unutkanlık, kafa karışıklığı, bazen yeni bilgileri öğrenmede zorlanmalar, diğer insanların hareketlerini yorumlayamama, sosyal durumlara uygun olmayan hareketlerde bulunma, problem çözmede, karar vermede ve planlamada zorlanma gibi bilişsel sorunlar görülebilir.

Dil sorunları bireyler arası farklılık göstermektedir. Sözcük bulma güçlüğü, düzgün cümle kuramama, uzun ve çoğunlukla hatalı anlatımlar ya da açıklamalar, sözcükleri anlamada zorluk; şaka ya da esprilerdeki farklı kullanımları, deyimleri, imalı kullanımları anlayamama; bazen kendi hatalarının farkında olmama ve buna bağlı olarak çabuk sinirlenme; okuma ve yazma becerilerinde gerileme; matematik becerilerinde bozulma gibi dil sorunları ile normalden yavaş, anlaşılmaz, ağızda geveleme şeklinde konuşma problemleri görülebilir. Bunun sebebi konuşma organlarındaki kasları kontrol eden beyin alanlarının hasarlanmasıdır. Bu tip bir konuşma bozukluğuna dizartri denmektedir.

Terapi sürecinin amacı bireyin hayatını bağımsızlaştırmasına yardımcı olmaktır. Dil becerileri ile ilgili olarak, isteklerini uygun biçimde ifade edebilme (konuşma, jest ya da resimlerle), söylenilenleri anlama, konuşma içinde uygun sözcükleri hatırlama ve kullanma, gerektiği kadar okuma ve yazma gibi amaçlar ile bu süreç desteklenmektedir.

Demans

Başta unutkanlık olmak üzere, dil, beceri, yönelim konularında yaşanan yetersizlikler, kişilik ve davranış değişimleri, bağımsızlığı yitirme şeklinde görülür. Demans pek çok farklı tipi içinde barındırabilir. Alzheimer, kronik beyin damar hastalığına bağlı demans, alkolik demans, depresif demans, infeksiyonlara bağlı demans vb türleri vardır. Demans, ilerleyen yaş ile özellikle 75 yaş üzeri, beyin kabuğuna ilişkin üst düzey işlevlerin genel olarak bozulması sonucunda ortaya çıkar. Alzheimer hastalığı gibi bellek bozukluğuyla başlayan demanslar olduğu gibi, davranış bozukluklarıyla, beceri bozukluklarıyla, depresyonla, Parkinson hastalığı belirtileriyle, dil bozukluklarıyla başlayan demanslar da bulunmaktadır.

6.Yarık Damak – Dudağa Bağlı Dil ve Konuşma Bozuklukları

Bebeğin anne karnındaki gelişimi sırasında, dudak ya da damak bölgesinin gelişimini tamamlayamaması ve bu bölgelerde açıklık kalması durumunda çeşitli sağlıklı sorunları ve konuşma sorunları ortaya çıkar. Dudak ve damak yarıkları; dudak, sert damak, yumuşak damak, diş, burun gibi yapıların birinin ya da birden fazlasının yapısal olarak bozuk olmasına ve bu organların sesletim için gerekli olan hareketleri uygun bir biçimde yapamamasına neden olmaktadır.

Çocukta sadece dudak yarığı varsa konuşma az etkilenirken, damak bölgesindeki yarıklar konuşmayı daha olumsuz etkiler. Erken dönemde uygun ameliyatlar ya da ortodontik tedaviler uygulanırsa çocuğun konuşması daha iyi gelişebilir. Geç kalınmış tedavilerde yanlış konuşma alışkanlıklarının yerleşmesi konuşma terapisi sürecinin uzamasına sebep olabilir.

Seanslarda çocuğun hangi aylarda hangi sesleri çıkartması gerektiği ile ilgili bilgilendirme,  dil ve konuşma gelişimini hızlandırıcı ve  dil-dudak-damak kaslarını güçlendirici oyun ve aktiviteler aile yönlendirilebilir. Çocuk 4,5 yaşına gelmiş ve konuşma seslerini düzgün üretemiyorsa aktif terapiye başlanabilir. Bu durumda konuşma terapisti, çocuğa sesleri nasıl üreteceğini öğretir ve ev ödevleri vererek ailenin çocukla pekiştirme yapmasını ister. Terapi süreci, çocuğun kaç seste sorunu olduğuna, evdeki çalışma performansına, motivasyonuna, çocuğun öğrenme hızına vb. faktörlere göre değişiklik gösterir.

 

7.İşitme Problemlerinden Kaynaklanan Dil ve Konuşma Bozuklukları

İşitme, konuşmanın temel unsurunu oluşturduğu için, konuşma ediniminden önceki dönemde, işitme sisteminde oluşan aksaklıklar dil ve konuşma gelişimini ciddi şekilde etkiler. Çünkü dil duyarak öğrenilir ve henüz anne karnındayken sesleri duymaya başlarız. Doğum öncesinde başlayan kayıt etme süreci doğumdan itibaren ivme kazanır ve çocuk hızla etrafında konuşulan dili anlamaya ve konuşmaya başlar.

İşitme kaybının teşhisi ne kadar erken yaşta sağlanırsa, tedavinin ve bireyin gelişimi o kadar sağlıklı olacaktır. Özellikle ilk iki yıl, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir. İlk 6 aylık dönemde bebekler yüksek seslere karşı irkilerek tepki verir, hatta ağlayabilirler. Bebeğin ilk tepkisi irkilme ve yaptığı işi bırakıp sesin geldiği yöne dönme refleksleridir. İşitme engelli bebekler bu tarz tepkiler veremez, sadece görüş alanı içerisinde olan hareketlere tepki verirler. 6-12 aylık bebekler ise çevrelerindeki basit konuşmaları anladıklarını göstermeye başlarlar. Örneğin tanıdık kişileri, eşyaları gösterir, kendisi de değişik sesler, heceler üretir. 12 aylıkken bir iki komutu (“el salla, alkış yap” denildiğinde) nasıl yapacağı gösterilmeden anlar ve yaparlar. İşitme engelli çocuklar bu tarz tepkiler gösteremez ve sürekli aynı tonlamada ses çıkarır, değişik sesler/heceler üretemezler. Ancak çoğu aile bebeklerinin konuşması iki yaşına geldiğinde, bekledikleri gibi ilerleme göremediklerinde şüphe duymakta ve teşhis konulana kadar çok önemli bir süre geçmiş olmaktadır. İşitme engeli tanısı mümkün olan en erken dönemde konulmalı ve konuşma eğitimi hemen başlamalıdır. Eğitime erken başlanıldığında dil gelişimlerinin yanı sıra sosyal, bilişsel gelişimleri de olumlu etkilenecektir.

 

  1. Ses Terapisi ve Eğitimi

Ses terapisi, ses problemlerinin tamamında kullanılabilecek bir tedavi yöntemidir. Bazı ses rahatsızlıklarında tek tedavi yöntemi olarak kullanılabilirken, bazılarında ise tıbbi (ilaçla) veya cerrahi tedavinin öncesi ve sonrasında destekleyici olarak kullanılabilir. İşlevsel olmasına rağmen, hiçbir ses patolojisi için özgün bir ses terapisi yöntemi yoktur. Aksine, her hasta için seçilen ses terapisi yöntemi, yoğunluğu ve süresi, hastanın ihtiyaçlarına göre birbirinden farklı olmalıdır.

Her ses terapisi yönteminin amaçları farklı olmakla beraber, tüm ses terapi teknikleri için evrensel olan bazı genel hedefler de mevcuttur. Bunlar gerek cerrahi öncesi ya da cerrahi sonrası için verilen ses terapileri, gerekse tek tedavi olarak kullanılacak ses terapisi için önem arz eder:

  1. Hasta eğitimi: Hasta eğitimi, tüm tedavi protokolleri için birinci basamaktır. Her hasta, sesin nasıl oluştuğunu ve kendilerindeki problemin sesinde nasıl bir sıkıntıya yol açtığını anlamalıdır. Hasta ses terapisinin mantığını, kullanılacak tekniği ve tedavinin amaçlarını anlamalıdır.
  2. Ses hijyeni: Her hasta için uygulanması gereken ses hijyeni kurallarının yanı sıra, her hasta için özgün olarak dikkat edilmesi, buna uygun olarak yapılması/yapılmaması gereken konular belirlenmelidir. Örneğin tüm ses kullanıcıları için yeterli sıvı alımı, gerekirse bulunulan ortamın nemlendirilmesi önemlidir. Kişisel ses kullanım alışkanlıkları hakkında bilgi sahibi olunması, genellikle sesin yoğun olarak kullanıldığı ortam ve ortamdaki gürültü özelliklerinin bilinmesi ve diğer çevresel faktörlerin irdelenmesi daha sağlıklı ses alışkanlıklarının kazanılmasını sağlayacaktır. Sigara kullanılmaması, genel stresin azaltılması, kullanılan ilaçlar ve bunların vücut sıvıları üzerine etkisinin bilinmesi de önemli gerekliliklerdir.
  3. Aşırı ses kullanma davranışının düzeltilmesi: Ses kısıklığı olan bireylerin daha alçak sesle konuşmasının sağlanması, yüksek sesle konuşmanın önlenmesi, alışkanlık haline gelmiş veya sık tekrarlanan boğaz temizleme hareketinin önlenmesi önemlidir. Sesin gün içerisinde toplam kullanımı azaltılmalıdır. Yüksek sesle gülmek, ağlamak ve öksürmek de sese zarar veren davranışlardır. Tüm bu kurallar, nörolojik nedenlere bağlı ya da hipofonksiyonel ses kısıklığı olan hastalar dışında ses problemi olan bireyler için kullanılabilir.
  4. Üzerinde anlaşılan amaçlar ve beklentiler: Ses problemi olan birey ve ses terapisini verecek kişi, sesle ilgili bir problem olduğu, bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiği, izlenecek yol ve amaçlanan hedefler konusunda fikir birliği içerisinde olmalıdır.

 

9.Milieu ve Doğrudan Öğretim Tekniği ile Dil Edinimi Programı

Milieu dil öğretimi, çocuğun çevresinde kendiliğinden ortaya çıkan doğal olarak oluşan olayları, iletişimsel değişimleri çocuklara dili öğretmede fırsat olarak kullanan çocuk merkezli bir öğretim yaklaşımıdır. Milieu öğretimi, doğal olarak ortaya çıkan etkileşimler sonucu oluşturulan ve çocuğun işlevsel pekiştireçlere yani dil seviyesini ve iletişimselliğini destekleyici, geliştirici ve genişletici pekiştireçlere ulaşmasını sağlayan bir stratejidir. Milieu öğretimi iletişimde gelişimsel bozukluğu olan çocuklara, zihinsel engeli olan çocuklara, otistik özellikler gösteren çocuklara, gecikmiş konuşması olan çocuklara dil becerilerinin öğretiminde umut verebilecek bir teknik olarak önümüze çıkmaktadır. Bu yöntemin temel bileşenleri:

  • Çocuğun liderliğinde dikkatini takip etmek
  • Sosyal oyun rutinleri oluşturmak
  • Prompt (ipucu) kullanmak
  • Çocuğun etkileşimin doğal sonuçları sayesinde pekiştirilmesi şeklindedir.

 

Çocuklar, ihtiyaç duydukları bir durumda, herhangi bir şey istemede veya bir şeyi yeni ve ilginç bulduklarında iletişim başlatmaya daha yatkın olurlar. Bu sebepten dolayı onların doğal ortamlarına veya oyun esnalarında bu bileşenleri dahil ederek konuşmayı desteklemek yöntemin amacıdır. Nesnelerin erişilmesi zor yerlerde tutulması, kutuların içine yeni eşyalar konulması gibi ortam düzenlemeleri yapmak doğal ortamın hazırlanmasına yardımcı olabilir. Sıra almalı oyunlar, yemek esnası, banyo ve giyinme aşamasında farklı günlük aktivitelerin içine de yerleştirilerek sosyal rutinler oluşturulabilir ve bu rutinler çocuğun öğrenmesini kolaylaştırır. 

 

Whatsapp
Hemen Ara