Zihinsel Yetersizlik (Mental Retardasyon)

  • Anasayfa
  • Zihinsel Yetersizlik (Mental Retardasyon)
Shape Image One

ZİHİNSEL YETERSİZLİK (MENTAL RETARDASYON)

Zihinsel Yetersizlik (Mental Retardasyon), gelişim dönemi içinde genel zihinsel işlevlerde önemli derecede sınırlılıklar, uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme durumu olarak tanımlanmaktadır. Zihinsel yetersizliğe kromozomal bozukluklar, metabolizma işleyişi, beyin gelişimi ile ilgili farklılıklar ve çevresel etkiler neden olabilir.

Zihinsel Yetersizlikten Etkilenmiş Bireylerin özellikleri:

  • Bilişsel alandaki (Bellek, dikkat, akademik başarı, biliş ötesi özellikler, güdülenme ve genelleme) gereksinimler
  • Sosyal ilişkilerde, iletişim alanında yaşanan problemler (arkadaş edinme, kendini bir gruba kabul ettirme, duyguları anlama ve yorumlama)
  • Dil ve konuşma gelişimindeki sorunlar (Gecikmiş konuşma, sınırlı sözcük dağarcığı, konuşmayı başlatma ve sürdürmede yaşanan zorluklar)
  • Motor gelişimde yetersizlikler
  • El-göz koordinasyonu sağlamada zorluklar
  • Benlik algısı, kendini yönetme
  • Problem çözme becerileri
  • Öz bakım ve günlük yaşam becerilerindeki yetersizlikler

Zihinsel Yetersizlikten Etkilenmiş Bireyler genellikle, zekâ testleri ile elde edilen zekâ puanlarına göre Hafif Düzeyde Zihinsel Yetersizlik, Orta Düzeyde Zihinsel Yetersizlik, Ağır Düzeyde Zihinsel Yetersizlik, İleri Düzeyde Zihinsel Yetersizlik olarak sınıflandırılırlar.

Zihinsel Yetersizlik eğitiminde amaç, bireyin zihinsel becerilerini desteklemek ve seviyeye bağlı olarak yaş ortalamasına yakın performans sergilemesidir. Bu süreçte eğitime erken başlanılması beceri gelişiminde önemli rol oynamaktadır.

Zihinsel Yetersizlikten Etkilenmiş Bireylere, kurumumuzda yapılan değerlendirmeler sonucunda çocuğa görelik unsuru ile hazırlanan eğitim programı oluşturulur. Bu program doğrultusunda çocuğun motivasyonları, güçlü olduğu kanallar, ona uygun olan yöntem ve teknik belirlenerek eğitime başlanılır.

DOWN SENDROMU

Down sendromu bebekteki 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunması nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur. Down Sendromu tedavi edilebilen bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Gebelik sırasında yapılan rutin testler ve doğum sırasında tespit edilebilir. Fiziksel büyüme geriliği, karakteristik yüz görünümü ve orta derecede zihinsel geriliğe yol açabilir.

Down sendromlularda görülen bazı fiziksel özellikler çekik küçük gözler, basık burun, kısa parmaklar, kıvrık serçe parmak, kalın ense, avuç içindeki tek çizgi, ayak baş parmağının diğer parmaklardan daha açık olmasıdır. Bu özelliklerin hepsi veya birkaçı görülebilir. Down Sendromlu bireyler genel olarak yaşıtlarından daha kısa boylu olurlar ve metabolizmalarının yavaş çalışması nedeni ile doğru beslenme alışkanlığı edinmezlerse ileri yaşlarda kilo problemi yaşayabilirler. Farklı derecelerde olmak üzere kas gevşekliği (Hipotoni) nedeni ile fizyoterapi desteğine ihtiyaç duyarlar. Bebeğiniz doğar doğmaz biz fizyoterapist ile görüşerek bilgi almanız ve ileriye dönük bir destek programı hazırlanması oldukça önemlidir. Hipotoninin az veya fazla olmasına göre bazı bebekler uzun süre başlarını bile tutmakta zorlanabilirler ancak fizyoterapi desteği ile gelişim basamaklarını kendi hızlarında tamamlar.

Down Sendromlu bebekler istisnalar olmakla beraber yaşıtlarından daha yavaş büyürler. Zihinsel gelişimleri geriden gelebilir. Bu gerilik yaş büyüdükçe daha belirgin olarak gözükmekte, ancak uygun eğitim programları ile Down Sendromlu çocuklar pek çok başarıya imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedirler. Burada düzenli ve disiplinli bir eğitim programı ve bol tekrar en önemli faktördür.

Eğitime doğumdan itibaren başlamak en idealdir. Bebeğin en yakını olan anne ile eğitim başlar.  Amaç, çocuğu kendi haline bırakmamak, öğrenme uyarıları vererek ve dikkatini çekerek beyin gelişimini hızlandırmaktır. Down Sendromlu bireylerin çoğunda konuşmada gecikme ve çeşitli dil bozuklukları görülebilmektedir. 10. aydan sonra bir dil terapisti ile görüşerek dil gelişimi ile ilgili eğitim planı ve yönlendirmeler almakta fayda görülür.

Bireylerin sahip olduğu genler, onların öğrenme süreçlerini etkileyebilir. Down sendromu bir çocuğun ileride neleri başaracağı, sosyal ve eğitim hayatları hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Erken eğitimle birlikte, büyük çoğunluğu okuma yazma öğrenip, ilköğrenimini tamamlayabilir. Hatta lise ve üniversite öğrenimini tamamlayanlar da bulunmaktadır. Buradaki kilit nokta, programlı ve uygun bir eğitimdir. Uygun bir eğitim ile var olan sosyal ve eğitim alanındaki potansiyel arttırılabilir. Gerek bebeklik döneminde gerekse ilk, orta ve yüksek eğitim dönemlerinde alınan tüm eğitimlerin faydalı ve kalıcı olabilmesi için eğitimlerin aile tarafından evde tekrar edilmesi büyük önem arz eder.

Öğrenme ve kavrama yeteneği kısıtlı olan Down Sendromlu çocukların ileride olabildiğince bağımsız, topluma ve kendilerine yararlı, mutlu ve üretken bir yaşam sürebilmeleri ve çevrelerine getirecekleri sorumlulukları en aza indirilebilmeleri için özel ilgi ve eğitimlere yaşam boyu devam edilmesinde  yarar vardır.

 ANGELMAN SENDROMU

Angelman Sendromu, kromozom 15’de bulunan bir grup gendeki sorundan kaynaklandığı düşünülen bir hastalıktır. Hastalığın temel bulguları mental reterdasyon, yürüyüş-koordinasyon bozukluğu, konuşma bozukluğu, konvülsiyon ve uygunsuz gülümsemelerdir. Bazı kaynaklarda bu nedenden dolayı hastalık bazen “mutlu kukla (happy puppet)” sendromu olarak da bilinir. Bazı durumlarda sendrom semptomları okul öncesi çağa gelene kadar dikkat çekmemekte veya başka hastalıklarla karıştırılabilmektedir. Angelman Sendromlu bebekler, normal hamilelik ve doğum hikayesi, boy, kilo, kafa çevresi bakımından normal fiziksel özellikler ile doğarlar. Fakat ilk altı aydan sonra çocukta gelişim bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Gelişimsel geriliğin özellikle gözlenebildiği ilk dönem 6- 12 aylar arasıdır. Bu aşamada ailenin bebeğe olan dikkati önemli rol oynamaktadır. Çünkü bu çocuklarda erken tanı ile sağlanan özel eğitim, dil ve sosyal adaptasyonu kolaylaştırdığı gibi motor sorunların çözülmesinde de büyük önem taşımaktadır.

 Angelman Sendromu olan bireyler küçük kafa çevresi, ince üst dudak ve geniş aralıklı dişlerin olduğu bir görünüme sahiptirler. Skolyoz, ataksi, denge kaybı, tremor ve geniş tabanlı yürüme gibi motor problemler görülebilir.  Gelişimsel gecikmeden dolayı ciddi zihinsel engel, konuşma bozuklukları, hiperaktivite ve sınırlı dikkat, davranışsal farklılıklar (sürekli mutlu yüz ifadesi, kahkaha, cana yakınlık, el çırpma, hipermotor davranışlar), hareket ve denge bozuklukları, dil ve ağıza götürme sorunları yaşanabilir.

Angelman Sendromunun henüz bilinen bir tedavisi olmamakla birlikte, yaşam kalitesini  daha iyi hale getirebilecek bir dizi medikal tedavi uygulanabilir. Özellikle şiddetli vakalar söz konusu olduğunda ilaç tedavisi, hastalığın daha yüksek seviyeye gelmemesi için dengeleme imkanı sağlayabilir. Doktor kontrolü altında ele alınacak tedavi ile beraber iyi bir eğitim ile beraber çocuğun uyum yetenekleri ve becerileri geliştirilebilir. Yetenek ve becerileri arttırabilmek adına eğitsel ve davranışçı terapi ile bu süreç desteklenebilir. Bu doğrultuda uğraş terapisi, fizyoterapi, hidroterapi ile verilen müzik terapisi; motor, dil ve sosyal becerileri geliştirme noktasında ciddi bir potansiyel teşkil eder.

FRAJİL X SENDROMU

Frajil- X Sendromu, X-kromozomu üzerinde bulunan FMR-1 adındaki gende oluşan ‘değişiklik’ (mutasyon) sonucunda ortaya çıkmaktadır. Frajil X Sendromlu kişiler zihinsel, davranışsal ve fiziksel bazı farklılıklar gösterirler. Frajil X Sendromuyla ilişkili fiziksel özellikler, büyük kulaklar, uzun yüz, geniş alın, yüksek damak, maloklüzyon (çenelerin kapanma bozukluğu), doğuştan kalp anomalileri, güvercin göğsü, el parmaklarında hiperekstansibilite (parmakların el sırtına doğru fazlaca esnetilebilmesi), hipotoni (kas tonusunun azalması), şaşılık sayılabilir.Zihinsel gerilik ve fiziksel bulgulara ek olarak, sosyal anksiyete, dikkat eksikliği, hiperaktivite, göz teması kuramama, tekrarlar şeklinde sinirli konuşma, el çırpma gibi sterotipik hareketler, utangaçlık, zor arkadaşlık kurma gibi bulgular vardır.

Uygun özel eğitim, davranış ve fizik tedavi alan çocuklar kişisel kapasitelerini en üst düzeyde kullanma şansı bulabilirler.Tedavi süreci birkaç başlık altında toplanabilir.

  1. Eğitim: Çocuğun durumu özel olarak değerlendirilerek, özel eğitim kurumlarına yönlendirilir ve eğitim alması sağlanabilir. Problem, özellikle kız çocuklarında bazen normal sınıflara gidecek kadar hafif olabilir.
  2. Özel tedaviler: Fizik tedavi, konuşma tedavisi, mesleki (occupational) tedavi, davranış tedavisi oldukça önemli ve çocuğun kapasitesini açığa çıkartabilecek tedavilerdir.
  3. İlaç tedavisi: Hastalık için bazı ilaçlar geliştirilmeye çalışılmakta olup günümüzde bilinen ve kesin tedavi için kullanılacak bir ilaç bulunmamaktadır. Kesin tedavi dışında, hastanın epilepsi nöbetleri, uyku bozuklukları, dikkat eksikliği, hiperaktivite, davranış bozukluğu gibi problemleri için uygun ilaçların kullanılması hasta ve çevresinin yaşam kalitesini yükseltecektir.

Bu sendromun erken tespiti ve erken özel eğitim programlarına dahil olunabilmesi çocukların gelişim basamaklarının desteklenerek olumlu gelişmeler gösterebilmesine imkan tanımakta, yaşanabilecek gelişimsel gerilikler için önlem alınabilmektedir. Özellikle davranış problemlerine ve dikkat eksikliğine yatkınlık nedeniyle erken müdahale son derece önemlidir.

 FENİLKETONÜRİ

Fenilketonüri, nadir görülen, zihinsel yetersizliğe neden olan kalıtsal metabolik bir hastalıktır. Fenilketonüri ile doğan bebekler proteinli besinlerde bulunan fenilalanin isimli bir aminoasidi metabolize edemezler. Kanda ve diğer vücut sıvılarında artmış olan fenilalanin ve onun artıkları çocuğun gelişmekte olan beynini tahrip eder ve ileri derecede zihinsel yetersizliği olmasına, sinir sistemini ilgilendiren daha birçok belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Fenilketonüri hastalığına sahip bebeğin, yaşamının ilk aylarında hastalığının belirtileri görülmez. Sağlıklı bebeklerden ayırt edilmez. Tedavi edilmeyen hastalığın belirtileri bebeklerde beşinci ve altıncı aylardan sonra zihindeki gerileme ile belirgin hale gelmektedir. Yaşıtlarından farklı olarak oturma, yürüme ve konuşma gibi becerileri bağımsızlaştıramazlar. Beyin gelişimleri normal devam etmediğinden dolayı kafa yapıları da küçük kalmaktadır. Fenilketonüriye sahip bazı bireylerin cilt, saç ve göz renkleri ailelerine göre daha açık renkte olabilmektedir.

Fenilketonüri hastalığı yenidoğan döneminde tanımlandığı taktirde tedavi edilebilen aksi halde ağır nörolojik ve gelişimsel bozukluklara ve zeka geriliğine yol açan metabolik bir hastalıktır. Tanıda ve tedavide gecikme süresi ve tedaviye uyum hastalığın ağırlığını belirleyen en önemli unsurlardır.

Yenidoğan döneminde kanda yükselmiş olan fenialalanin düzeyini tespit için bir tarama testi olan Guithrie’nin bakteriyel inhibisyon testi kullanılır. İnceleme için birkaç damla kan yeterlidir. Fenilketonüri hastalığı olan bebeklerde kan fenilalenin düzeyi doğumdan hemen sonra beslenmeyi takiben ilk 4 saatte testi pozitif yapacak düzeylere yükselebilir. Guithrie testinin pozitif olduğu bebeklerde ilk haftadan sonra plazma fenilalanin düzeyi kromatografik yöntemlerle saptanarak fenilketonüri hastalığının varlığı doğrulanmalıdır. Fenilketonüri, tanısı doğum öncesi konabilen bir hastalıktır. Bunun için amnion mayi hücreleri ya da korionik villusta DNA incelemeleri gerekir.

Fenilketonüri hastalığında halen uygulanan tek tedavi yaşam boyu süren uygun gıdalarla beslenmedir. Beslenmeyi düzenlerken amaç, bir taraftan beyin hasarını önlemek veya minimuma indirmek, diğer taraftan diyetle hiperfenilaleninemiye yol açmayacak, ancak büyüme ve gelişme için yeterli fenilalanini sağlamaktır. Bunun için tanı konulur konulmaz; fenilalanini düşük, diğer aminoasitleri normal oranlarda içeren diyetler düzenlenir. Fenilketonürili bir bebeğin tedavisi, yaşam boyu sürer ve büyüme gelişme takibi, yaşına ve ihtiyaçlarına göre diyetinin ayarlanması, bu konuda yeterli deneyim ve donanıma sahip merkezlerin takibinde yapılmalıdır.

HİDROSEFALİ

Hidrosefali, beyin omurilik sıvısının (BOS) beyindeki boşluklarda birikmesi ve kafa içindeki basıncı artırması durumudur. Beyin omurilik sıvısı, beyinde ve omurilikte üretilerek beyni dış etkilerden korumaya yardımcı olur. Buna karşın çok fazla miktarda omurilik sıvısı beyin dokularına zarar verebilir ve beyin fonksiyonlarında bir dizi bozulmaya neden olabilir. Hidrosefali için cerrahi tedavi, beyinde normal beyin omurilik sıvısı seviyelerinin korunmasına yardımcı olmayı amaçlar.

Hidrosefalinin çocuklardaki belirtileri şunlardır :

  • Zihinsel kapasite yavaşlama, bilişsel bozulma
  • Baş ağrısı (sabah kalktığında)
  • Kusma özellikle sabahları
  • Bulanık görme
  • Çift görme: tek veya çift taraflı altıncı sinir felciyle İlgili
  • Yürümede zorluk ikincil olarak spastisite
  • Uyuşukluk

Hidrosefali tedavi edilmediğinde ölümcül olabilir. Tedavide amaç daha fazla beyin hasarı oluşumunu engellemektir. Ne yazık ki daha önce meydana gelen beyin hasarlarını tersine çevirmek mümkün değildir. Tedavi ise BOS’un normal akışını geri kazanmak için yapılır. Hidrosefalide, beyin dokusuna zarar vermemek amacıyla, beyin içindeki sıvı ve basıncın normal seviyelere gelmesi hedeflenir. Tedavi beyin cerrahları tarafından şant takılarak beyinde biriken aşırı sıvının karın boşluğuna yönlendirilmesi sağlanır. Hidrosefali tanısı konan çocuklar tüm gelişim alanlarında değerlendirilmeleri titizlikle yapılmalıdır. Öncelikle fiziksel ve ardından bilişsel becerilerinin takip edilmesi ve gerekli desteğin sağlanabilmesi için rutin değerlendirmelerin yapılmalı ve gerekli önerilerin aileyle paylaşılması önemlidir.

Hidrosefaliye bağlı komplikasyonlar hastalığın şiddeti, ne zaman geliştiği ve nasıl ilerlediği gibi çeşitli faktörlere bağlıdır. Bebek doğduğunda ciddi bir hidrosefali varsa beyin hasarı ve fiziksel sakatlık riski daha olasıdır. Vakalar çok şiddetli değilse ve tedavi uygun ve hızlıysa görünüm daha iyidir. Doğuştan hidrosefali hastası olan bebekler, uzun vadeli komplikasyonlara yol açabilecek kalıcı beyin hasarı yaşayabilir. Bu çocuklarda ilerleyen yaşlarda şunlar görülebilir:

  • Sınırlı bir dikkat süresi
  • Otizm
  • Öğrenme güçlüğü
  • Fiziksel koordinasyon problemleri
  • Hafıza ile ilgili sorunlar
  • Konuşma problemleri
  • Görme problemleri

WİLLİAM SENDROMU

Sendrom, kromozom 7’nin bir parçasındaki “talimatların” silinmesinden dolayı oluşur. Moleküler genetik mekanizma bakımından mikrodelesyon grubuna dahil bir genetik hastalıktır. Sendromdaki genetik bozukluk anne babadan geçebileceği gibi kendiliğinden ortaya çıkan genetik mutasyonlardan da kaynaklanabilir.

Williams sendromlu çocukların çoğu benzer yüz görünümüne sahiptir. Bu özelikler; küçük kalkık burun, uzun üst dudak, geniş ağız, dolgun dudaklar, küçük çene ve göz çevresinde şişkinlik vardır. Mavi ve yeşil gözlü çocuklarda iriste büyüme ve beyaz lekeler olabilir. Yüz hatları yaş geçtikçe belirginleşir.

Hastalığın temel bulguları düşük doğum ağırlığı ve gelişme geriliği, tipik bir yüz ifadesi (“Elf” peri benzeri), konjenital kalp ve damar malformasyonları, kas ve iskelet sistemi anomalileri, fıtık, hiperkalsemi, diş ve böbrek bozuklukları yanı sıra yaş ilerledikçe belirginleşen iritabilite, hiperakusis (hassas işitme), öğrenme güçlüğü ve ilgi süresi kısıtlılığı (attention deficit) dir. Hastaların genellikle zeka düzeyi düşük olmakla beraber bu kişilerin dil, müzik ve sosyal yetileri son derece kuvvetlidir.

Bazı çocuklar iyi etkileşim ve iletişim kurabilmektedirler. Dışa dönük ve cana yakındırlar. Tanıdık ve yabancı ayrımı yapmaksınız, karşılaştıkları insanlarla konuşma eğilimi içindedirler. İsteklerinin yapılması onları mutlu eder ve paylaşmayı severler.

Öğrenmeye karşı isteklidirler fakat öğrendikleri kalıcı olmayabilir. Psikomotor gelişimleri geri olabilir, ancak yoğun ve sürekliliği olan bir çalışmayla ince ve kaba motorları geliştirilebilir, bir çok beceri öğretilebilir. Konuşma, emekleme, yürüme gibi gelişim aşamaları zeka seviyelerine bağlı olarak değişebilir. Yeme, içme, temizlik, tuvalet vb. öz bakım becerileri geç de olsa gelişebilir.

Williams Sendromlu yetişkinler ve yaşı ilerlemiş çocuklarda standart hareketlerde zayıf ve güçlü yönler göze çarpar. Konuşma, hafıza, sosyalleşme gibi konularda güçlü bir yapı sergilerken, ince motor beceriler (elde ve parmaklarda bulunan küçük kasların çalışmasıyla gerçekleşen hareketlerimizin yönetimi) ve mekansal farklılıkları algılama konusunda zayıf kalabilirler.

Gelişim düzeylerine bağlı ve bireysel farklılıklar da göz önünde bulundurularak  çocuğa özel bir eğitim programı hazırlanmalıdır. Bazıları normal eğitim ortamlarında akranlarıyla aynı eğitimi alırken, bir kısmı da özel eğitime gereksinim duyarlar. Yazma, matematik gibi birçok konuda güçlükler yaşarlar ancak çok tekrarla öğrenebilmektedirler. Müziğe ve ritme karşı duyarlıdırlar; dans etmeyi, tekerleme ve şarkı söylemeyi, şiir okumayı severler.

PRADER WİLLİ SENDROMU

Prader-Willi Sendromu (PWS) zeka geriliği, duygulanım bozukluğu (duygusal dengesizlik), kaslarda güç kaybı ve hipotonus (kas gevşekliği), kısa boyla beraber iştah bozukluğuna bağlı morbid obezitenin gözlendiği nadir bir genetik hastalıktır.

Genellikle genetik ve doğumla gelen bir sendrom olmasına rağmen, doğumdan sonra hipotalamusa verilen bir zarar da bu sendromun oluşumuna neden olabilmektedir. Bu sendromun genetik sebebi babadan gelen (paternal) 15. kromozomun uzun kolunda 11 ila 13 segmentler arası bölgede mevcut olması gereken genetik materyalin yoksunluğudur. Aynı kromozomun anneden gelen (maternal) kopyasında Prader-Willi Sendromuna yol açan genler baskılanmış olduğundan hastalık dominant geçiş gösterir. Kayıp bölgenin anneden gelen 15. kromozomda olması ise tamamen başka bir hastalığa, Angelman Sendromuna yol açar. Bu durumun sebebi söz konusu kromozom bölgesinin maternal ve paternal genomda farklı şekillerde baskılanmış olmasındandır.

Predar Willi Sendromunda, uykuya düşkünlük, solunum problemleri, cinsel organların az gelişmiş olması, altı yaşına kadar genel gelişimsel bozukluk, altı yaşından önce aşırı iştah, ilerleyen yaşlarda obezite, büyüme hormonunun azlığı, ince ses tonu, yüksek ya da düşük vücut ısısı vb. gibi durumlar gözlenmektedir. Sonraki aşamasında, hafif ya da orta derecede zihinsel gerilik (40-105 arası IQ), koordinasyon, denge ve kuvvet gibi motor becerilerde gerilik, gecikmiş konuşma, kısa sürekli bellekte, dikkat ve kavramada gerilik, davranış problemleri (inatçılık, tutturma, öfke nöbetleri, kavgacı kişilik, obsesif davranışlar, çalma), yaralarını koparma, ileri yaşlarda 2. tip şeker hastalığı, horlama, romatizmal problemler, yüksek tansiyon, sağ taraflı kalp yetersizliği, mide ülseri vb. gibi bulgular bulunmaktadır.

Prader Willi sendromlu çocuklarda badem gözler, kısa boy, gevşek kaslar, belirgin ve dar yüz hatları, küçük eller, küçük cinsel organ, koyu tükürük, göz problemleri, ince üst dudak ve küçük ağız gibi fiziksel özellikler gösterirler.

Prader Willi sendromunda genetik analiz, hastalığın nadir görülmesinden ve henüz hastalarda tedaviye yönelik bir yöntem mevcut olmadığından dolayı, hastalara yalnızca tanı amaçlı testler olarak önerilmelidir. Hastalığın erken tanısında ve ayırıcı tanıda genetik analiz en kesin sonuç veren yöntemdir. PWS için nedene dayalı bir tedavi bulunmamaktadır, ancak kişinin durumuna uygun ve yeterli bedensel egzersiz ile birlikte, erken ve sürekli beslenme takibi önemlidir. Hastaların pek çoğu, istenen boy uzaması ve kas kütlesi sağlanması amacıyla büyüme hormonu ile tedavi edilir. Bu sendrom, öğrenme, iletişim, motor ve sosyal işlev ile ilgili değişik zorluklara yol açar. Motor becerilerini geliştirmek için vakit kaybetmeden fizik tedavi ve konuşma terapisine başlanmalıdır ve ileride ortaya çıkabilecek davranış problemleriyle baş etme konusunda aile eğitim almalıdır.

Whatsapp
Hemen Ara